31 Temmuz 1932' de Türkiye güzeli Keriman Halis' in, Belçika' da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O'na "Ece" unvanını verir ve Türk kadınına şöyle seslenir: "Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır."

Atatürk, 18 Nisan 1935' de kendisinin himayesinde İstanbul' da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie' nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı "Milletlerarası İlk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle seslenir:

"Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz."

Ulu önder, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtmiştir: "Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."

Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle demektedir: "Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir."

Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; İtalya' da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler. Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanun'ları aldığımız İsviçre' de ise, kadınlar haklarını 1971 yılına kadar alamazken, çağdaşlaşmada örnek aldığımız İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde de durum farklı değilken, Türk kadınına 1934 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu vesile ile bakın Atatürk nasıl seslenmiştir: "Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır."

Atatürk hayatta iken yapılan son seçim olan, 1935 yılı seçimlerinde ilk kez seçilme hakkını da kullanan Türk kadını, TBMM' ne on sekiz kadın milletvekili ile girmiştir. Bu on sekiz Türk kadının yüce meclisin çalışmalarına ne ölçüde katkıda bulundukları ve kararlarında ne denli etkili oldukları meclis tutanakları ile sabittir. Ayrıca kişisel tutumları da övünç vesilesi ve geleceğe olan inançları kuvvetlendirici mahiyette olmuştur. Atatürk' ün, çağı ve değişeni değil, değişecek zamanı milletine göstermesi, kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği konularında, "BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi", "İnsan Hakları Sözleşmesi" gibi konular, daha insanlık tarihinin ufkunda bile görünmemişken Türk Kadınına, haklarını vermesinin değeri daha iyi anlaşılır. Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk' ü örnek bir lider almışlarsa, kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de, onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadırlar. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış, onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.

Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya başlandı. Çağdaş hukuk devleti kurmanın ana şartı, toplum içinde erkeğe olduğu gibi kadına da sosyal, kültürel ve siyasal haklarını tanımak, bu haklara saygı göstermektir. Çağdaşlaşmanın ve çağdaş bir toplum olabilmenin yolu ve yöntemi budur. Çünkü kadın hakları bir anlamda insan haklarının da ayrılmaz bir parçasıdır. Zira insan kavramını kadın ve erkek birlikte oluşturmakta, bu kavrama her iki cins birlikte anlam kazandırmaktadır.

Burada bir özeleştiri yapmak istiyorum: Ülkemizde yirmi birinci yüzyılda olmamıza rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarında elde edilen kadın hakları yavaş yavaş yerini tekrar erkek egemen bir topluluğa bırakmaktadır. Bunun sorumlusunu ben, yine biz kadınlar olarak görüyorum. Bize verilen hakları daha da artırmak yerine sosyal ve siyasal hayattan uzaklaşarak erkek egemenliğine bırakıyoruz. Çünkü mevcut sistem biz kadınları erkek arkadaşlarımızdan daha fazla zorluyor. Ama biz bu sistemi değiştirmek yerine kendi kabuğumuza çekilmeyi tercih ediyoruz. Yaşadığımız yüzyılda hala tacizlerin, kadına şiddetlerin ve temsiliyetin azlığı beni çok fazla ve derinden üzüyor. Oysa Kadının Ulu Önderin’ de çeşitli konuşmalarında ifade ettiği özgürlüğüne kavuşması sosyal ve siyasal alanda daha etkin bir rol oynaması ile gerçekleşebilir. Seçimlerde kadın adayların desteklenmesi son derece olumlu bir tavır olmasına rağmen ister istemez "hangi kadın adaylar?" sorusu da gündeme gelmektedir. Kadın adayların tamamına eşit mesafede durma ve adaylarda kadın olmak dışında hiçbir koşul aramamak da yanlış bir tutumdur. Türkiye'de yaşayan kadınların sorunları olan yoksulluk aile içi şiddet sığınma evleri siyasal yaşam ve kanunlardaki ayrımcılık gibi konulara değinmeyen partilerin ve kadın sorularından bihaber kadın adayların desteklenmesi kadın sorunlarına karşı duyarsız erkek tipi tavır takınacak kadın vekilleri meclise taşır.

Evet, kadın haklarıyla ilgili talepler çok... Dünyanın birçok yerinde de bunların en azından bir kısmının karşılanması yolunda gelişmeler oldu. Fakat bunların her ülkedeki çözümün anahtarı kadınların siyasetteki ağırlıklarının yeterli düzeye ulaşmasıdır. Çünkü her konuda olduğu gibi kadın konularında da sorunların çoğunun çözüm yeri parlamentodur. Orada da o sorunları en iyi bilip anlatabilecek olanlar elbette kadınlardır. 5 Aralık 1934 tarihinde seçme seçilme hakkını elde ettik etmesine ama aradan geçen 85 yıllık sürede seçme seçilmenin seçilme bölümünde hiçbir gelişme göze çarpmıyor. Kadınlar TBMM'de %17.1, yerel yönetimlerde ise %2.9 oranında temsil ediliyorlar. Toplumun yarısını biz teşkil ediyoruz. Sayımıza ve birde temsil oranlarımıza bakın. Var olan kimi olanaklarımızda sessiz sedasız elimizden alınmak isteniyor. Kadınlar iş yaşamına girmek için yıllardır mücadele veriyorlar. Batıda pozitif ayrımcılık olarak kotanın bile az bulunduğu kadınların yarı yarıya temsilinin konuşulduğu şu günlerde var olan olanaklarımızın sessizce elimizden alınmaya çalışılması da çok düşündürücüdür.

Tabii bu haklar mücadelesinde sizin gibi aydın düşünceli geleceğin umudu olan gençlere çok ihtiyacımız var. Toplumun bir bütün olarak eğitilmesi gerekir. Kadını anlamak için erkeğinde eğitilmiş olması gerekir. Erkeğin karşısındakini eşi, sevgilisi olarak görmeden önce bir insan olarak görmesi gerekir. Eğitim görmüş ailelerde bile erkeğin kadından önce söz sahibi olması, kadına hükmetmesi onu istediği gibi düşündürtmeye sevk etmesi de ciddi bir konudur. Bu konuda erkelere de çok iş düşmektedir. Onun için öğretilmiş, diplomalı olmak yetmiyor, toptan bir bilinç ve farkına varılabilirlik gerekiyor. Eğitim bu bağlamda sanırım öğretilmişlikten farklılık oluşturmaktadır.

Belki bizler göremeyiz ama sizler ve sizin çocuklarınız kadın- erkek ayırmadan hep birlikte birikim ve yeteneğine göre uzmanlaşmış, insan haklarına saygılı her yönüyle uygar, ama değerlerini kaybetmemiş bireyler tarafından yönetilen çağdaş, barışçıl bir ülkeye sahip olabilirsiniz. Sözlerime son verirken bir erkek gözüyle kadını anlatan Dr. Eray Arbay’ın makalesini sizinle paylaşmak istiyorum.

“ Biz KADINLARI hiç sevmedik!

Saçlarını sevdik hele bir de sarışınsa daha çok sevdik... Güzel vücutlu ve "çıtırsa" daha çok sevdik...

Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep "baktık"...Her yerlerine iyice ve dikkatle! Baktık... Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık... Bir daha ve bir daha...

Kadınların her yerlerine baktık ama

GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok GEÇ olmuştu... Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk!

Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet olunca da 8-9 yaşındaki ÇOCUKLARA bile dokunmaya başladık! SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı! Kimimiz "araştırmacı" oldu icraata geçemedi! Bu konuda 2019 itibariyle rakamlar oldukça "umut verici".

% 40 ını SÜREKLİ DÖVDÜK...

%45 ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)...

%16 sına ZORLA SAHİP OLDUK...

ve olmaya devam ediyoruz... Tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık...(bize ne değil mi? Fener ya da Cim Bom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)

% 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk... Ama hep SUSTULAR... Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı...

" Kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu AMCAN ya da KOMŞUN" bu da sana DERS olsun... Ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz... Bizlere sorduklarında %25 imiz "bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR" demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik...

Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil!

% 51 i erkekler ile tartışmayı bile "saygısızlık" sanıyor artık...

%36 sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış... ya da inanmak zorunda kalmış...

% 52 si "erkek kadından sorumludur" diyecek kadar kadınlığını unutmuş... ya da unutturulmuş. ..

% 49 u "erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz" diyecek konuma gelmiş, ya da getirilmiş...

Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik...evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde...Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep...Onlardan VİTRİN yaptık...İMAJ yaptık..

Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız....Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI.. koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI.. .

Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam, bacım edebiyatı yaptık....ama "ANANI DA AL GİT" demek bize daha çok yakıştı!

"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük... Ama ANALARI hep ayaklarımız altında ÇİĞNEDİK... EZDİK... TEPİKLEDİK. 14 Şubat sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik! Ama sonra yine ezmeye devam ettik...

İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR ilanı vermeyi çok sevdik...

2023 Türkiye’sinde KADIN olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz...

Çünkü artık KONUŞMUYORLAR. ...KONUŞAMIYORLAR.

KONUŞTURULMUYORLAR. ..İslam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını yetiştiriyor. ..susan, itaat eden ve kaybolmuş kadınlar...kızlar. ..hatta çocuklar..

Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya "sürülen" kadınlara bakmayın siz..onlar da biliyor "kullanıldıklarını" ama artık düzen kurulmuş...

Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930’lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARI verdiğinde umutlanmıştık. .Çünkü o ATATÜRK'TÜ...

Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı... İhanet etmedi...

Ama BİZ ihanet ettik! Çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!

Benim anam, bacım, sevgilim, kızım YOK OLUYOR.

Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir...

KARANLIK ve ONURSUZ bir gelecek

Bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir... ama bir gerçek var; KADIN=ERKEK. ...ERKEK=KADIN. ...

Bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek ve kaybettiriyor. .

8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ! KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz... Kutlanmaz. KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vazgeçmeye niyetim yok...

Türkiye Ne zaman kurtulur?

Ülkenin üniter, ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP çıkan 600 milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK kadını olduğu zaman bu ülke KURTULUR. Yani 600 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE..

Seçmen, oy kullanan, sen ve ben. Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum...

Çünkü onlara İHANET EDEMEM...

Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen "sözde" sevdiğim kadın dediğiniz kadına "SENİ SEVİYORUM" demeyin...

LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.