Geçtiğimiz hafta Sarayiçi'nde yerde yatan yaralı bir ata müdahale eden ve gazetemizde de 'Hala İyi İnsanlar Var!' başlığıyla verdiğimiz haberin kahramanı Uluç Erkan, gazetemize özel bir röportaj verdi. Erkan, olayın nasıl geliştiğini ve bundan sonra neler yapılması gerektiğini Muhabirimiz Kerem Filiz'e anlattı.
Öncelikle Merhabalar Uluç Bey. Yaptığınız duyarlı davranış son bir haftada Türkiye çapında da gündem oldu. Olay nasıl gelişti? Çıkan haberlerden sonra neler hissettiniz?
Uluç Erkan: Merhabalar. Her zamanki gibi o istikametten geçiyorduk. Sarayiçi Bölgesi'ni kullanıyoruz işe gitmek için. Oradan geçerken yerde yatan atı gördük. Arabadan hemen indim ben, eşimde eczaneye giderek gerekli ilaçları aldı. Empati kurarak düşünelim. O at geceden beri oradaydı. 32 dereceye kadar ateşi düşmüştü ve donuyordu. Acılar içerisinde kıvranıyor ve başını okşayacak kimse yok. Kendinizi düşünün bir ormanda, dağda, bayırda ölüyorsunuz ve kimse yok. Hiç değilse ölürken sevgiyle ölün. Orada durduğumuzda eşim 'gene mi?' diye ağlamaya başladı. Sonra ben indim, halatlarla kaldırmaya çalıştım. Çünkü ayağa kalkarsa bedeninin ve kaslarının ısınmasıyla belki yaşama tutunabilir diye düşündüm. Ancak kaldıramadım. Müdahale etmeye başladım, 9 saat sürdü. 9 saat sonunda atı kaybettik. Etraftan geçen vatandaşların da dediği şey şuydu: Bu at dünden beri burada. Bir önceki gün ben oradan gitmediğim için maalesef göremedim. Ben bu alanda defalarca atlara müdahale ettim. Artık sayısını hatırlamıyorum. Kimisi ayağını çarpmış, kimi yaralanmış, kiminin bacağı kırılmış ama oradalar. Çünkü orası otlak bir alan olduğu için hayvanlar orada beslenmeye ve su bulmaya geliyorlar. Hissettiklerimi anlatmam mümkün değil. Bu durum benim kalbimde derin yaralar açıyor. O at bütün Türkiye'nin kalbinde derin bir yara açtı. Bu derin yarayı kapatmanın imkanı yok. Artık hepimiz o yara iziyle yaşayacağız. Bundan sonra ne yapabileceğimize bakmamız gerekiyor. Bundan sonra bu atlar için neler yapabileceğimiz önemli. Kesinlikle kimse sahiplerine yüklenmesin. Sahipleri hurdacılık yapan, fakir insanlar. Onlara yardım edilmeli. Bu atlara yönelik ücretsiz bir hizmet verilmeli. Çünkü at tedavisi çok pahalı bir tedavi. Bir atı almak tedavi etmek çok zor, çünkü ilaçları çok pahalı. Çok profesyonel bir tedavi ister. Ben eminim tüm veteriner hekim arkadaşlar durarak o ata yardım ederdi. Benim meslektaşlarım bu konuda çok duyarlı insanlar. Ama kimsenin görmediğini düşünün, o at ölüyor. Hangi veteriner hekim olursa olsun ağlayarak oradan çıkar, gider ve kimseye de haber vermezdi. Çünkü kaybettik. Şimdi bu artık ses getirdi. Türkiye'nin her yerinden veteriner hekim arkadaşlarımın söylediği şey, 'Bunun üzerine git. Biz her gün, Türkiye'nin her yerinde kedi, köpek, eşek, at, yüzlerce mazlum hayvanla karşılaşıyoruz. Müdahale ediyoruz ve İmajbet kaybediyoruz.' Ulusal anlamda bir hayvan yardım biriminin kurulmasının zamanı geldi, diye düşünüyorum.
Aslında bu evreler, atların sağlıklıyken bir şekilde anormal şartlarda çalıştırılması ardından sahibinin işine yaramadığı noktada ıskartaya çıkarılması. Bu şekilde çalıştırılmalarına karşı çıkabilecek bir kurum yok mu?
Uluç Erkan: Bakan kişi atı işkence altında çalıştırıyorsa, evet atına el koymamız lazım. Çünkü bu atın sadece bedeninde oluşmuyor yaralar. At sahibini asla terk etmez. Bu atlar ülkenin kurulmasında bile büyük rol oynamıştır. Bu atlar sayesinde cephanelere mermiler taşınmıştır. Her şeyden önce Türkiye'de yaşayan bir vatandaşın 'Bu atlar bizim ulusal simgelerimizden biri' diye düşünmesi gerekir. Bu hayvanlara daha özel davranılmalı. At, böyle kenara, köşeye atılacak, eğlence hayvanı yapılabilecek veya bu şekilde anormal şartlarda çalıştırıldığı görüldüğü halde müdahale edilmeyecek bir canlı değil. Çok duygusal bir hayvandır. O atların gözlerinin derinliklerine bakarak, ne acılar çektiğini görebiliyorum. Bu at alındıktan sonra bir daha çalıştırılmamalı. Yeşil bir otlağa sahip olmalı. Şuanda bu hayvanlar cehennemi yaşıyorlar.
Bu atlara sahip çıkılması ve güzel şartlarda bakılmaları çok zor bir şey mi?
Uluç Erkan: Hayır kesinlikle değil. Bir araziniz olduğunu düşünün. Trakya'nın uçsuz bucaksız topraklarında 500 dönüm, bin dönüm ayrıldığında ve oraya bir birim bırakıldığında, küçücük bir bina yapıldığında, benim gibi bir sürü veteriner arkadaşımın, hayvan severlerin gönüllü olarak koşa koşa yardıma geleceklerine eminim. Ben bir bedel istemiyorum. Bana deseler ki, 'Uluç, haftanın 1 günü veya 7 günü, ayın 10 günü veya 30 günü, gel bize yardım et.' Ben giderim. Benim gibi yüzlerce, binlerce veteriner hekim arkadaşım da gider. Veteriner teknisyenleri, veteriner teknikerleri, bu hayvanlara gönül vermiş insanlar orada toplanır. Yeter ki bu hayvanları hayata döndürelim, bu acılarını dindirelim. Şuanda hepsinin ayağında nal var. Bu nalların sökülmesi gerekiyor. O demir nallarla bu soğukta geziyorlar. Buz gibi bir havada içinde su dolu bir ayakkabıyla gezmek gibi bir şey bu. Bunlara yardım etmemiz lazım. Hepsinin boynunda bir ip var. Bunların düzelmesi gerekiyor.
Kışın sert geçtiği illerden biri Edirne. Bu yoğun kış şartları altında daha önceki yıllarda birçok ata müdahale ettiniz. Bu yıl koşullar daha da ağırlaştığında ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Uluç Erkan: Kışın müdahale ettiklerim tabii ki oluyor. Ama karda at kaçar. Ortalık yerde çok göremezsiniz. Muhtemelen kuytu bir köşeye giderek saklanırlar. Açlıktan veya susuzluktan, susuzluğun altını çiziyorum çünkü bir suluk yok, çevredeki sular da donuyor. Bir atın sadece yaşamak için 4-5 kilo yeme ihtiyacı var. Bunu bulamadıkları zaman soğuktan donarak ölecekler. Sizde görüyorsunuz, Edirne'nin içine kadar inerek çöplerin içini karıştırıyorlar, bulabilecekleri her şeyi bulmaya çalışıyorlar. Hayvanların amacı, karınlarını doyurarak soğuğa dayanabilmek. Çok zayıf bir hayvanın bunu başarabilmesine imkan yok. Eğer bu kışta bunlar olursa, onlar ne çekiyorsa bende aynısını çekeceğim. Onlar soğuğa mı maruz kaldı, bende soğuğa maruz kalacağım. Onlar aç mı kaldı, bende aç kalacağım. Onlara kimse acımıyorsa, bari bana acısınlar. Orada olacağım, hep oradaydım bu sene de orada olacağım.
Bu olaya Ulusal Medyada özellikle İsmail Küçükkaya geniş yer verdi. Bu konuda da duyarlı yayınlar yapıyor. Sizi programına davet etse, orada neler söylersiniz? Bu programın Türkiye açısından, bu konuya dikkat çekmek açısından ne gibi etkileri olur?
Uluç Erkan: İsmail Bey beni programına davet etse, çok mutlu olurum. Çünkü yaptığı programdan hayvanları ve doğayı çok sevdiği aşikar. Neler söylemek isterim? Birincisi hayvanlara artık işkence yapılmaması gerektiğini söylerim. Hayvanlara işkence eden bir insanın ilk adım olarak hayvanları kullandığını daha sonra bu tarz sesini çıkaramayacak, hakkını arayamayacak varlıklar aradığını ve çocuklarla, kadınlara yöneldiğini anlatırım. Öncelikle hayvanlardan başlayarak sonra çocuklara ve kadınlara yönlenmesinin yüksek ihtimal olduğunu söylerim yani. Bir kediye, bir köpeğe tekme atan biri, kenarda köşede acil bir insana da bunu uygulayabilir. Özellikle şiddet ve taciz olaylarında hayvanlar birinci basamak olarak görülüyor. Ne de olsa kimsesiz ve sahipsizler diye. Sonra çocuklar ve kadınlar. Aciz bulabildiği her canlı aslında.
Yeni yasada bu konuda çok ağır yaptırımlar var. Bu yasayla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Uluç Erkan: Bu yasa tasarı halinde, çıkmasını bekliyoruz. Yüksek para cezaları ve hapis cezalarını içeriyor. Bunu yapan insanların psikolojik anlamda araştırılması. Bu hayvana neden bunları yaptığının araştırılması. Çünkü ata, kediye, köpeğe yapıyorsa emin olun sorgulandığı zaman altında başka nedenler, başka işkenceler bulunacaktır. Çünkü içinde nasıl sakatlanmış bir ruh haliyle yaşıyorsa bu insan, daha önce de defalarca yaptığına eminim. Bu olaylar önce hayvanlardan başlıyor. Çünkü sessiz ve çaresiz canlılar. Herkesin bu tarz olayları çekip gönderebileceği bir birim olmalı. Bu kişiler ağır şekilde cezalandırılmalı. Hatta ve hatta bu kişiler sosyal dönüşüm olarak barınaklarda çalıştırılmalı. İşkence ettikleri hayvanlara, hizmet eder hale gelmeliler.
Emre SEDEF
16 Ocak 2018 Salı 10:33