Her yıl 14 şubat Sevgililer Günü olarak kutlanır.
Sevgi, her yönüyle insanlar arasında barışın dostluğun kalıcı olmasını sağlayan bu iki heceli sözcük.
Dünyada savaşları önleyen dostluğun kalıcı olmasını sağlayan düşmanlıkları son bulduran barış sözcüğüdür.
Toplumlar, asırlardır barışı sağlamak uğruna mücadele etmiş bu uğurda milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir.
Sevgisiz toplum bir uzvunu kaybeden insan gibidir.
Bunu çeşitli örneklerle tanımlayabilirsiniz. Sevgililer gününü sadece bir gün olarak kabul edip , O günde göstermelik olarak sevgilisine hediyeler alıp, gönlünü almak için ne gerekiyorsa yapanlar aslında bu sevgi bağını yılın her gününe yaymak zorundadır.
Dünyanın hayran kaldığı bu güzel ülkemizde sevgiyi dostluğu tüm yaşam alanına yaydığımız, birbirimizi dostça kucakladığımız, köstek değil destek olduğumuz zaman ülkemiz mutlu ve huzurlu insanlar ülkesi olacaktır.
Onun özlemi içindeyiz. Sevgi konusunda kimsenin karamsar olmaya hakkı yoktur.
Her şeyi siyah beyaz gibi farklı görmemek gerekir. Önemli olan sevdiklerimize bir hediye alarak onları mutlu etmeye çalışmak olmamalı her anımızı sevgi tomurcuklarıyla donatmak zorundayız.
Vatanımızı, Bayrağımızı ülkemizin her yanında yaşayan insanlarımızı,bu ülkenin birliği için uğraş verenleri kısaca sevgimizi ülkenin dört bir yanına yaymak zorundayız.
Halkımız sevgililer günü gibi bir güne değil sevgi dolu yıllara kenetlenmeli.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLUNMUYOR
Evinin önünde uğradığı suikasta kurban giden rahmetli gazeteci Uğur Mumcu’nun sık sık kullandığı bir sözü vardı. “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz.” derdi.
Bu söz günümüz için çok daha önemli olduğunu görüyoruz.
Bakıyoruz çoğu kez halkımız işin kolayına seçerek olayları, kendileri ile ilgili sorunları araştırma yerine onların sözcülüğünü yapan siyasilerin ve yandaşlarının fikirlerini doğru olarak kabul ediyor, onlara inanıyor
İnsanlarımız doğruların yanında yanlışların, yanlışların, yanında doğruların da olabileceğini bir türlü kabullenmiyor.
TV kanallarında da aynı mantık işleniyor.
Birinin siyah dediğini diğerinin beyaz demesi bunun sonucudur. Kısaca son yıllarda yaygınlaşan anlayışa göre herkes kendi aklınca olaylara yorum yapmıyor.
Bu özellikle olayları siyasi gözle tahlil eden ve o doğrultuda fikir yürütenler arasında bu çok yaygın.
Haber saati geldiğinde insanlarımız kendi anlayışına uygun yayın yapan TV kanallarını açıp siyasi önderlerin konuşmalarını can kulağı ile dinliyor.
Haberlerde söylenenleri tümünü doğru olarak kabul ediyor.
Onlar için önderleri bir fikri ortaya atıyorsa mutlak doğru olarak kabul ediliyor.
Zamanla bu fikrin yanlış olduğu anlaşılmış olsa da o an için doğruluğuna inanılıyor.
Toplumun bu zaafını tek kutuplu anlayışın çok iyi bilen siyasiler aslında doğru olmayan olayları topluma doğru gibi lanse etmeyi beceriyor.
Kendilerine inanılacağını bildikleri ve milletin balık hafızalı, söyleneni bir süre sonra unutacağını sanarak doğrulukla ilgisi olmayan fikirleri halka duyuruyor.
Toplumumuzda birinin doğru kabul ettiğini diğeri tamamen aksini savunuyor. Bunu yakıştırma suçlarla halka duyuruyor..
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
GERÇEKLER AÇIKLANMADIĞI ZAMAN DEDİKODU ÜRETİLİR
Toplumun genelini ilgilendiren bilgilenmesi gereken konularda bazı resmi ve özel kurumlarımız rutin sıradan işler de olsa bunların gizli kalmasını adeta bir sır gibi saklanması yolunu seçiyor.
Böyle durumlarda da o kurumlar hakkında kamuoyunda asılsız dedikodular türetiliyor.
Aslında, kurumlarımız topluma hizmet için vardır. Halkın bilgi sahibi olması gereken konuları kamuoyuna duyurması bilgilendirilmesi gerekir.
Hiç bir özelliği bulunmayan olağan işleri dahi gizlilik esasına bağlanması o kurumlar hakkında toplumda şüphe uyandırıyor “ bazı şeyler gizlendiğine göre acaba burada bazı olumsuz işler mi oluyor” şüpheleri yaygınlaşıyor.
Her nedense,bazı resmi ve özel kurumlarımız kamuoyuna bilgi vermeyi bir külfet kabul ediyor. Buna hiç gerek görmüyor. Bazı kurumlarımızdan bilgi almak için ise birçok yaptırımlar engeller uygulanıyor. “ Üst makamlar izin vermediği sürece açıklama yapamayız. Oradan izin almanız gerekir, oraya başvurun izin verilirse açıklama yapabiliriz” deniliyor.
Öğrenmek istediğiniz sıradan bir konu da olsa bu yöntem uygulanıyor.
Bu kuruluşlarımız yaptıkları etkinlikleri kendi ölçülerine, görüşlerine göre kamuoyuna duyuruyor. Basınımız da bunları doğru kabul ederek yazmak zorunda kalıyor.
Aslına bakılırsa basın mensuplarının görmedikleri, tanık olmadıkları bir şeyi bir olayı doğru olarak kabullenme zorunluluğu olamaz.
Ne yazık ki kurumlarımızdan gelen, bazılarının altında imzası dahi bulunmayan kendi görüşlerini yansıtan bilgi notları bizler içinriskli olmasına karşın habermiş gibi kabul ediliyor.
Örnek vermek gerekirse diyelim bir müdürlüğümüz kendi iş alanında bir etkinlik yaptı. Bu o anda basına yansıtılırsa haber niteliği taşır. Bunun mülki amir tarafından onaylanıp basına aktarılıncaya kadar haber özelliğini kaybeder. Bunu okuyan vatandaşlar” O işler günler önce olmuştu şimdi haber yapılmış “ diye bu gecikmeyi basına mal eder. Aslında burada suçlu olan basın değil haberin gecikmesine neden olanlardır.
---------------------------------------------
FIKRA
Bir toplantıda Bekri Mustafa orada bulunan hocaya şöyle der.
-“ Hoca hiç olmazsa burada başındaki sarığı çıkar”
Hoca kaşlarını çatarak:
-“ Yoo bu olamaz.Çünkü sarık imanın belirtisidir.onu çıkardığım zaman imanım gider” der.
Bekri, hocanın bu sözleri üzerine:
-“ Hocam öldüğünde bu sarıkla mı gömüleceksin?”
Hoca iyice sinirlenir:
-“ yok hayır tabi ki sarıkla gömülmeyeceğim” der
Bekri, hocanın cevabı üzerine şunu söyler:
“ Desene hocam öbür dünyaya imansız gideceksin ha”