Geçtiğimiz hafta yapılan CHP’nin Abant’ta yapılan “2. Değerlendirme”  toplantısının gizli bölümünde Grup içi Yönetmelik” tartışmasında ilginç konular gündeme geldi. Bunların başında bazı parti  örgütlerinin hantal olduğu görevlerini yeterince  yapmadığı  yönünde  iddialar oldu. Bu durumda olan örgütlerin görevden alınması gündeme taşındı.

 Siyasi partilerin başarıları  taban örgütlerinin  başarıları ile başlar.

Daha sonra bir piramit misali yukarıya yansır. Bugün CHP teşkilatlarının büyük bölümünde  bir rehavet hakim.Çalışmalarında Genel Merkezin benimsediği herkesi kucaklama, partiyi büyütme anlayışı tabana yeterince yaygın değil.

"Küçük olsun benden olsun”  mantığı ile CHP bir yere gidemez.

Partililer politikalarını kendi seçmenleri dışındaki insanlara benimsetmeleri gerekir.

Bu konuda  çalışmaların  yapıldığını görmüyoruz. İstanbul Belediye seçimlerinde uygulanan yöntem tüm parti örgütleri tarafından benimsenmeli, Öyle, herkesi kucaklayacak yeteneği olan kadrolar yönetime gelmeli. Elde böyle bir örnek varken parti örgütlerinin yine eski anlayışlarında ısrarcı olmaları  parti üst yönetimince değerlendirilip gerekli önlemlerin  alınması kaçınılmaz hale geldi.

Eski durumun devamı halinde, CHP yerinde sayar belki de alması gereken oydan daha az oy alabilir.

Ülkemizde yeni parti arayışları gündemde.Halk laf değil icraat bekliyor. İktidarın zaaflarını çözüm yollarıyla kendisine anlatılmasını bekliyor.

CHP örgütleri bunu yeterince yapamıyor. Şu anda her biri  delege avında .kim kimin yanında kim kime karşı hesabını yapıyor.

Aslında yönetim seçimlerinin parti üyeleri tarafından seçilmesi en sağlıklı yol  olmasına karşın genel merkez neden seçimi parti teşkilatlarının  karırına bırakmış.

Eğer yönetimler üyelerle benimsenmiş olsa CHP’nin başına eskiden birkaç kez yaşadığı belalar gelmezdi. Delegeleri bir  tarafa etmek kolay . Aynı işi üyeler üzerinde yapamazsınız. Bu arada  partililerin de ayakları suya ermeli. Partililerin zaaflarını dikkate alıp ona gere karar vermelidir.

Son pişmanlık fayda sağlamaz.

-------------------------------

DEĞİŞEN NE VAR

Yazılarımı karıştırırken 2016 yılının sün günü kaleme aldığım bir köşe yazısı dikkatimi çekti.  Aradan üç yıl geçmiş  bugün bakıyorum  ülkemizde aynı sorunlar belki de fazlasıyla gündemde. Geçen zamanda olumlu değişen bir durum yok. Yine aynı sorunlarla karşı karşıyayız.

Ayrıca bugün ülkemizin güvenliğini sağlamak için  başlatılan bir askeri harekatın içindeyiz.

Bunun ülkemizin yararına Mehmetçiklerimizin burnu dahi kanamadan son bulması  tüm halkın ortak temennisi.

Ülke bütünlüğü,  ulusumuzun yararı milli bütünlüğümüz her şeyden önemli.

Bu duygular halkımızın bütünleştiği  sorunları kapsar.

Onu zedelemeye kimsenin  gücü yetmez. Ülkemizin her an karşı karşıya olduğu sorunları kapsadığı, barış özlemimizi yansıtan üç yıl önce yılın son günü köşemde yer alan bu yazımı tekrar yayınlama gereği duydum.

Bu bazı şeylerden yeterince ders almadığımızı göstermiyor mu?

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İYİ Kİ BİTTİN 2016

Hani bazı günler ve zaman vardır felaket gibidir bir an suna ermesi için dua edersiniz.2016 yılı da böyle bir yıl oldu her bir günü bir felaket habercisi gibi geçen bu yılın 2017 yılında son bulması en büyük dileğimiz.

 Neydi o üzerimizden bir türlü ayrılmayan felaket günleri

Sabahları  aman bir içimizi yakan ,terör haberi duymayalım diye televizyonu açmaya çekindiğimiz günler,birbiri ardına gelen şehit tabutları.gözyaşı dinmeyen analar.

 Çok ama çok felaket dolu günlerle geçti 2016 yılı. Diyebilirim ki  bu yaşıma kadar böyle  kötü ve acı dolu bir yıl yaşamadım çok acılar çektik fakat böylesine tanık olmadım.

Dilerim  bundan sonra da acı günleri yaşamayız. Türk insanı gibi fedakar ve ülkesine bağlı insanların yaşadığı kıt kanaat geçinse de sesini çıkarmayan yasalara bağlı bir ülkede insanlarımızın bu çileyi çekmesi reva mıdır?

Ülkemizi yönetenler yeni yılda  bu insanların  halkının önemini sorunlarını arzularını   bir kez daha gözden geçirmeli.

”Halk nasıl olsa katlanıyor ne yapılırsa sesini çıkarmıyor” diye düşünürlerse yanılırlar.

Bu ülke insanı her ne kadar sabırlı her zorluğa katlanan bir yapıya sahip olsa da sabrı taşıp bıçak kemiğe dayandığında neleri yapabileceğini geçmiş tarihleri okuyanlar bilir.

Ülkemizi yönetenler bu halkın sabır sınırlarını iyi tahlil etmeli onu aşmasına zemin hazırlamamalı.

Yeni yılda herkesin her meslekten olanın kararlarını yeniden gözden geçireceği ülke yararını göz ardı etmeden milletin huzurunu sağlayacak ortamın sağlanmasına katkı yapacak zeminin  hazırlanmasına katkı yapmalıdır.

Bu milletin en büyük arzusu ülkemizde huzur ve güvenin sağlanmasıdır.

Tüm çabalar o doğrultuda olmalıdır. Bugün için bunun sağlandığını söylemek mümkün değil.

Bir ülkede insanların kutuplaşması farklı görüşlere körü körüne odaklaşması karşı fikirlere hiçbir hak tanınmaması iyiye alamet değildir.

Bu halk asırlardır bir arada yaşadığı hiçbir fark gözetmediği insanlarla arasında yaratılan suni gündemlerin yapay düşmanlıkların son bulmasını dostluğun devam etmesini itiyor.

Bunun sağlanması ülke yönetiminde olanların da huzurlu olmasını sağlayacaktır.

Özellikle siyasiler arasında bitmez tükenmez kavgalar husumet insanlarımızın kutuplaşmasına kavgaların körüklenmesine zemin hazırlıyor.

Baktığımızda bugüne kadar görmediğimiz toplumsal sorunlar ortaya çıkıyor, aileler arası husumet yaygınlaşıyor.

İnsanlar en yakınlarını acımasızca öldürebiliyor. Bunun nedenleri araştırılmalı ve çözüm aranmalı yoksa bu gergin ortam başka gerginliklere içinden çıkılmaz toplumsal sorunlara zemin hazırlayabilir

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ.?

TÜRKİYE’ YE GELEN İLK ELÇİ

Ülkemize gelen ilk elçi Osmanlı padişahı çe3lebi Mehmet zamanında Venedik Cumhuriyetinden geldi.

 Osmanlılarda gelen elçilerin devlet sınırlarından içeriye girip çıkıncaya kadar yaptıkları tüm harcamalar devlet tarafından karşılanırdı. Batıda bir benzeri olmayan bu tür uygulamaya 3.Selim son verdi

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

FARE YİYEN İSTİRİDYELER

İrlanda’da Domşngel açıklarındaki adalarda bir zamanlar fare salgını başlamıştı.

Bir müddet sonra sahil sınırındaki istiridyeler ile fareler arasında amansız bir mücadele başladı.

 Bu mücadeleden gelip çıkan istiridyeler oldu.

 Yiyecek arayan fareler deniz sahilinde dolaşırken Denizin çekilmesi( cezir) durumunda aralık duran istiridye kabuklarının arasına burunlarını sokarak istiridyeleri yemek istemişlerdi.

Bunu üzerine son derece duyarlı olan istiridye kabuklar kapanarak fareleri burunlarını mengene gibi sıkıştırmışlardı.

Bu şekilde tuzağa düşen fareler denizin tekrar yükselmesi ile  boğulmuşlardır   

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.