Bir ülke halkının ortak değerleri tıpkı insan vücudundaki kılcal damarları gibidir.Onlar toplumun huzur içinde olmasını zinde ve sağlıklı kalmasını sağlar, toplumun arasındaki bağları sevgiyi güçlendirir.
Toplumun bu ortak değerleri uzun yıllardan birçok deneyimden sonra oluşup kalıcı hale gelmiştir.
Mesela, İstiklal Marşımız ortak sevgimiz ,hiçbir sevgiyle ölçülmeyecek değerimizdir.
Nerede olursa olsun Ulusal Marşımızı dinlerken duygulanırız, milli hislerimiz kabarır. Marşımıza duyduğumuzda saygı gereği esas duruşa geçeriz.
Yine, Bayrağımız da ortak değerimizdir. Bayrağımızın dalgalandığını gördüğümüzde huzur bulur mutlu oluruz. O bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Bayrağı gördükçe onun uğruna on binlerce şehit verdiğimizi hatırlarız.
Diğer taraftan ulusal ve dini bayramlarımız da ortak değerlerimizdir. Milli bayramlarımız da bu ülkenin nasıl bağımsızlığına kavuştuğunu hatırlar o uğurda yapılan fedakârlıklar gözümüzün önüne gelir. Bu güzel, doğal güzellik harikası ülkemizin değerinin kıymetini bilmeliyiz.
Ortak gelenek, göreneklerimiz, kültürümüz, müziğimiz, folklorumuz, komşuluk ilişkilerimiz, dayanışmamız da Türk milletini ayakta tutan, asırlardır varlığını sürdürmesini sağlayan ortak değerlerimizdir. Milli bütünlüğümüzü sağlayan. vazgeçilmez değerlerdir.
Siyasiler veya ülke birliğini zedelemek isteyenler, her ne kadar toplumu kutuplaştırmak istese de halkımız arasındaki sevgi bağlarını bozmama kararlılığını sürdürüyor .
Milletimiz, ülkede nifak tohumları atmak isteyenlerin oyununa gelmiyor. Bu birlik ve beraberlik devam ettiği sürece haklımız arasındaki bu güçlü bağları kimseler zedeleyemez, çabaları boşa gider.
İNSAN KENDİNİ BAŞKA ÜLKEDE SANIYOR
Çarşıya çıkıp işyerlerinin isimlerini gördükçe insan kendini bir başka ülkede sanıyor.
Güzel Türkçemiz varken işyeri isimlerini başka dillerle tanıtmak ülkemizde moda haline geldi. Dışarıdan ismine bakıldığında o işyerinde nelerin satıldığını bilemeyecek duruma geldik.
Asırlardın devam eden mesleklerin adları dahi başka illere feda edildi. Berber adına lokanta adına ve benzeri mesleklerin geçmişteki adlarına rastlamak mümkün değil.
Günlük konuşmalarımızda da kelimelerin arasına yabancı dilleri koymak gelenek haline geldi. Asırlar önce Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçe konuşma uyarısı heba oldu.
Osmanlı Devleti zamanında da Karacaoğlan’ın, saray dışında halkın kullandığı dil ile saraylarda kullanılan dil çok farklıydı.
Saray dili ile yazılan yarı farsça, yarı Arapça yazıları anlamak mümkün değil. O zamanda halkın söylediği türküler yazılan romanları, şiirleri bugün halkımız rahatlıkla anlayabiliyor. Devlet eliyle güzel Türkçemizin yozlaştırdık. Şimdi de bu çarpıklık işyerleri isimlerinde, bazı entel takımının konuşmalarında devam ediyor.
Bu arada az da olsa Türkçedeki bu yozlaşmaya karşı tepkiler var. Bir ilimiz yetkilisi işyerlerindeki bu yabancı dil hayranlığına karşı tavrını ortaya koymuş. İşyeri isimlerinin Türkçe olması uyarısında bulunmuş. Bu tepkilerin artarak devam etmesi gerekir. Bizim dilimizde her şeyin Türkçe karşılığı vardır. Yeter ki aranıp bulunsun.
PARASI OLAN ADAY ADAYI OLUYOR
Ana muhalefet partisinde Belediye Meclisi ve İl Genel Meclisi için aday adayı olmak isteyenler. Genel Merkeze 3.500 lira partiye de 1000 lira yatırmak zorunda.
Bu kadar birikimi olmayanlar bu görevlere layık olsalar da aday adayı olamıyorlar. Artık bu görevlere talip olmak da para gücüyle oluyor. Bunun haricinde yapılacak harcamalar bu işin çabası.
Kısaca parası olan düdüğü çaldığı gibi, parası bulunan da belediye ve il genel meclisine aday adayı olabilecek.
SU AKAR TÜRK BAKAR
Halk arasında yaygın bir söz vardır.” Su akar Türk bakar” denir. Bu söz adeta bölgemiz için uygun bir benzetmedir. Edirne çevresinden üç nehir geçiyor. Bu nehirlerimizden yeterince yararlandığımızı söyleyemeyiz.
Nehirler kış aylarında ve ilk baharda yakadan yakaya dolu olarak Saros körfezine akıp gidiyor. Bugüne kadar nehirlerimizden sulama amaçlı yeterince yararlanamadık.
Bir zamanlar Suakacağı Barajı yapılacak diye halkı avuttular. Bunun hayal olduğu ortaya çıktı. Şimdi arazi uygun olmasına rağmen İlin kuzey yöresinde Tunca nehrinden aktarma su ile bir baraj yapma imkanı sağlanamadı. Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı, bu yörenin verimli topraklarından yılda iki ürün alma imkanı doğacaktı.
Suyun akışının arazinin konumuna göre kolaylıkla sağlanması nedeniyle sulama ucuza mal olacaktı.
İlin güney yöresinde sağlanan sulama imkanları kuzey yöresinde bir türlü gerçekleşmedi.
Öyle, gölet yaparak bu sorunu çözmek mümkün değil. Bu bölgede istimlake dahi gerek duyulmadan baraj yapma imkanının olduğunu bu işin uzmanları söylüyor.
Toprak için su her şeydir. Bu sağlandığı takdirde bir süre sonra kıraç olan alanlar yeşillenecek ve bu bölgelere düşen yağış miktarı da artacaktır.
Siyasilerimiz ve tarım kuruluşlarımız bu konuda kafa yormalı çözüm üretmelidir.
Bu kadar su bolluğunda yine yaz geldiği zaman halkımız yağmur duası ile rahmetin yağmasını bekleyecek.
FIKRA
BAŞKASINA SÖZ VERDİM
İhtiyar bir adam genç bir kadınla evlenir. Bir süre sonra yaşlı adam hastalanır.Ölüm döşeğine yatar. Karısını yanına çağırır.:
“Karıcığım ben öleceğim. Sen daha gençsin. Elbette bir kocaya varacaksın. Ancak, sakın filan adama varma. O benim can düşmanımdır.” Der.
Karısı:
“Efendim! Bu konuda emin ol. Ben zaten başkasına söz verdim.”