Öğrencilik yıllarımda ilkokuldan eğitim enstitüsü de dahil bir çok öğretmenim oldu.

Hepsinin ayrı bir yeri ve etkisi oldu. Öyle, nefret ettiğim bir öğretmenle karşılaşmadım. Ancak iki öğretmenimin daha derin izleri ve etkirli var. Biri ilkokul öğretmenim Saime Yurdoğlu diğeri İstanbul Eğitim Enstitüsün de öğretmenim olan Behçet NECATİGİL. Onları hiçbir zaman unutmadım, unutamıyorum.Saime YURDOĞLU ilk karşılaştığım bir öretmendi.

Ne yazık ki şimdi ikisi de yaşamda değil. İkisine ve öteki yitirdiklerimize rahmet diliyor, ışık içinde uyumalarını istiyorum.

Çok kişi beni Türkçe öğretmeni sanıyor. Eğitim dersleri (pedagoji)öğretmeniyim aslında. Ama Türkçe öğretmeni de sayılırım. Çünkü o zamanlar asıl branşından başka bir de yardımcı branşınız olurdu. Benim yardımcı branşım Türkçe idi. Derslerimize, B. Necatigil ve Ahmet Kabaklı giriyordu. Zaten topu topu beş kişiydik.

Necatigil’i orada tanımış ve sevmiştim.

Necatigil biz mezun olduktan bir süre sonra bir 17 Aralık günü veda etmişti.

Okulu bitirip Kastamonu Göl Öğretmen Okulu’na atandıktan sonra yazdığım mektupları yanıtlamıştır.  Gelip giderken okula uğrar ziyaret ederdim kendisini.

Mektuplardan ikisi kalmıştı. Bunları bir çok yerde yayımlattım.Ailesi bana ve başkalarına yazdığı mektupları kitaplaştırmıştı, ölümünden sonra. Bana gönderdiği mektuplar da o kitapta (MEKTUPLAR) yer almıştı. Bunlar kendi el yazısıyla yazılmış mektuplardı.Çok sonra bunları M. Mahzun Doğan’a göndermiş o da çıkardığı dergiye (PENCERE) koymuştu onları. O’nun yazdıklarının bazılarını yerel gazetedeki köşe koymuştum bir ara da ilgi çekmişti.

Arkadaşımız şair ve yazar İlhan ÖZALP sağlığında bu mektupların çok ilginç olduğunu söylemişti. Kitabı okuması için verecektim ama kısmet olmadı.O2nun yapıtlarının hemen hemen hepsini büyük bir zevkle okumuştum. Hala arada bir o sararmış kitapları bulur  elektrik alırım.Zaten son kitaplarından “Kareler Aklar” posta ile ve imzalı olarak göndermişti. Çalıştığım yıllarda bu imzalı sayfayı (onu anarken) panoya koymuk. Bir daha da elime geçmedi.

Necatigil deyince genelde iki şiir gelir akla: Kır ŞARKISI-Gizli SEVDA. İkinci şiiri ders kitaplarına alındığı için çok kişi ezbere bilirdi. Bu iki şiiri kısa zamanda ünlenmiş Hoca’mın adını duyurmuştu.

Daha sonraları yazdığı bir şiirini hepsinden önde tutardı (Solgun Bir Gül Dokununca).

Serbest şiirden yanaydı. Zorlama değilse uyak da kullanırdı. Sonra sonra “Divan Şiiri” nin izleri de görülmeye başlar.Çok sevdiği şiirinden çizgiler:”Çoklarından düşüyor da bunca/Görmüyor gelip geçenler/Eğilip alıyorum/ Solgun bir gül oluyor dokununca..” Böyle başlayan o şiir şöyle bitiyor: “Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece/Kımıldıyor karanlıkta, ne zaman dokunsam/Solgun bir gül oluyor dokununca..”

Yaşam da öyle değil mi ? İnsan nereye elini dokundursa, her şey sogun bir güle dönüşmüyor mu?

Bu günlerde kar da yağmışken O’nu “KAR KAR”adlı şiiriyle bir kez daha ölümsüzlüğün en çıçekli dalından selamlıyorum.

KAR KAR

Farı kalbim, farı da

Kapına yığılacak karları

Kürümeye!

Ben senin necinim, kalbim

Kulun, kölen, müneccim

İşlerin açmazlar… koş

Aç, koş, aç!

Rafında kapkacak

Torbanda un

Al bir lenger kar

Deve hamurunu kendine kendin!

Yokum ben,bıktım, gerçek bıktım

Kapan derdinle içerde,

Acılar mı anılar mı korkar.

Behçet NECATİGİL       

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.