Atalarımızın ders alınacak , ibretlik sözleri vardır,onlar geleceğimize ışık tutar.bu özlü sözlerde şöyle denir “ Birlikten Kuvvet doğar” özdeyişi ve.” Bin elin nesi var iki elin sesi var” benzetmeleri toplumda birlik ve beraberliğin önemi bu kısa sözcüklerle çok iyi ifade ediliyor.
Hakim güçlerin, birlik ve beraberliği engellemek için uyguladıkları önemli bir taktik vardır” Böl , parçala, yönet” uygulaması ile bugüne kadar başta emekçi kesimi,meslek odaları, hatta sermaye grupları olmak üzere çok farklı gruplara bölünmüştür.
Bu bölünme en küçük meslek kuruluşlarımıza, öğretmenlerimize,işçilerimize hatta muhtarlarımıza kadar inmiştir.
Her meslek örgütünde bakıyoruz onları temsil eden birkaç örgüt var.
Aslında o meslek mensuplarının istekleri aynı her zaman kurumların başındakilerden veya iktidardan benzer şeyleri talep ediyorlar.
Yalnız o meslek guruplarının başındakiler farklı yollardan bu isteklere kendi pencerelerinden bakıyor.
Bu konuda en çarpıcı örnekler öğretmenler, memurlar ve işçeler arasındaki sendikalarda net şekilde görebilirsiniz.
Bakıyorsunuz, biri emekten yana görünüp aslında bu hakkı iktidarın onayı ve uygun gördüğü şartlarda almayı istiyor “ ne verilirse kabulüm” diyor.
Bazı sendikalar ise hakların hiçbir zaman mücadele edilmeden ,kararlı davranmadan verilemeyeceğini savunuyor.
Bu yaklaşım İşçi sendikaları arasında da çok yaygın. Bakıyoruz işçi hakları her geçen yıl tırpanlanıyor. Fakat kendini iktidara dayamış sendikalardan ses seda yok.
Bunun en çarpıcı örneğini Sakarya’daki “ Tank Palet Fabrikası” olayında şeker fabrikalarının satışında gördük. Türk- İş bu olaya ilk zamanlar karşı durur gibi göründü. Daha sonra baktık sesi soluğu kesildi.
Acaba neden?
Kıdem tazminatı haklarında da aynı duyarsızlık yaşanıyor.
Birileri sorunu gündeme taşıyor. Bakıyoruz bir süre sonra bu kişiler geri adım atmak zorunda kalıyor.
Bugün gündemde olan konular hakkında geçtiğimiz yıllarda seslerini yükselten, pahalılık karşısında fırtına koparanlar acaba neden seslerini çıkaramıyorlar.
Bunlar kafalarda soru işareti oluşturan konular.
Dilerim gecikmeli de olsa bu suskunluğa gömülenler gerektiği yerde seslerini duyurmaya yönelir.
Bu demokrasimiz açısından da çok yararlı olur.
Zira yasalar çerçevesinden herkesin hakkını araması en doğal haklarıdır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
DOĞRU GİBİ SÖYLENEN YANLIŞLAR
Dünyada ve ülkemizde haber almada İletişim araçları o kadar çok gelişti ki, ülkenin veya dünyanın bir yöresinde meydana gelen olayların haberleri anında dünyanın dört bir yanında duyuluyor. Doğrusu ve yanlışı ile halk bilgi sahibi oluyor.
Son günlerde duyduklarımız, siyasetin gündemine oturan haberler iddialar “ bunlar nasıl oluyor” dercesine hafızalarımızı zorluyor. Bu olaylarda kimin doğru kimin yalan söylediğini, kimlere inanacağımızı şaşırdık.
Bakıyorsunuz kamuoyuna mahalli seçimler .konusunda haksızlıklar yapılıyor deniyor. Bunun karşılığında bu suçlamalarda suçlananlar tarafından halkı tatmin eden inandırıcı bir cevap verilmiyor.
Buna karşın suç isnat edilenler çareyi uzun yıllar öncesinden bu olaylarla ilgisi bulunmayan suçlamalarla adeta bu hatalarının üzerini kapatmak istiyorlar.
Bu yenilir yutulur yanı olmayan ağır ve onur kırıcı olan ülkemiz açısından da üzüntü verici suçlamalar karşısında duyarsızlık bunların yok sayılması daha ne kadar devam edecek.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
SUSMAK KABULLENMEK DEĞİL MİDİR?
Dinimiz dahi haksızlık karşısında susulmaması gerektiğini belirtir. Eğer haksızlıklar karşısında toplum duyarsız olursa, demokratik kurallar kapsamında tepkisini vermezse gerçekler nasıl ortaya çıkacaktır.
Ülkemizde baş gösteren bazı konularla ilgili yurt dışından da tepkiler gelmesine rağmen bu pişkinlik bu suçlamaları yok sayma bir süre sonra nasıl olsa unutulur beklentisinde olmak halkın devlet yöneticilerine karşı güvensizliğini arttırabileceği hesap edilmiyor mu?
Haydi, bu yönde suçlananlar kendi kabahatlerini örtmek çabasındalar. Peki, o siyasi görüşte olanlar” Ülkemizde neler oluyor. Bu suçlamalarda gerçek payı yok mu” diye bir merakları olayları sorgulamaları gerekmez mi?
Onlar nihayetinde seçmen, bu kişilerin tabası,onlara günahları ve sevapları ile bağımlı kimseler değil,Siyasi parti taraftarı olmak onun hatalarını da kabullenmek ve onaylamak anlamına gelmez. Bu demokrasiyi benimsemiş tüm parti taraftarları için geçerli.
Bu durumda parti yöneticileri yanlış yaptığında onları uyarmak hatalarına ortak olmamak gerekmez mi?
Ne yazık ki, suçlanan parti taraftarlarından bu konuda ses soluk çıkmıyor.
Eğer o suçlamalar iddialar doğru ise “Temennimiz yanlış olması” o zaman bu siyasete kol kanat gerenler bu suçların ortağı konumuna düşmüş olmayacaklar mı?
Partili olmak o siyasi görüşü koşulsuz desteklemek, onaylamak anlamına gelmez.
Demokrasisi gelişen ülkelerin seçmenleri böyle davranıyor.
Bakıyorsunuz bu ülkelerde bir partiyi militanca destekleyen taraftarları partisinin ilkelerini zedeleyen bir uygulamasını gördüklerinde muhalefeti dahi beklemeden kendi parti yöneticilerini bu yanlışlıkları nedeniyle kıyasıya eleştirip bu yanlışlıktan ders almalarını, cezalanması gerekirse çekinmeden cezalandırılmasına onay veriyorlar.
-------------------------------
FIKRA:
GECE DE Mİ?
Otomobil küçük bir yola sapmıştı. Ne yazık ki 20-30 metre gitmeden tekerlekler yapışkan ve sulu bir çamura saplandı.
Otomobilin yerinden kıpırdamayacağını anlayan şoför, Çaresizlik içinde etrafına bakındı. Allahtan yüz metre kadar ileride bir çiftlik vardı. Şoför hemen oraya gitmeye karar verdi. Kısa süre sonra büyük bir traktörü süren çiftçi ile aracın çamura saplandığı yere geldi. Otomobil traktöre bağlandı kısa sürede çamurdan kurtarıldı.
Şoför.
-“Teşekkür ederim, borcum ne kadar”
Köyle:” beş yüz lira” dedi.
Şoför, “ buyurun paranızı araçları çıkarma ücreti bu kadar olduğunu göre geceleri de çalışırsınız her halde”
Köylü:
Gece çalışma mı? Gece çalışırsak yolu ne zaman sulayacağız”
-------------------------
ÖZLÜ SÖZ:
Utancı olmayan kimsede şeref de olmaz./İSVİÇRE ATASÖZÜ