Çanakkale boğazının Gelibolu yarımadasına bakan yamacında Mehmetçikle birlikte “ Dur yolcu” diye bir yazı görürsünüz.
Bu yazı Çanakkale Savaşının adeta simgesi haline gelmiştir.
105 yıl önce bugün donanımlı, gururlu dünyanın yenilmez denilen emperyalist güçleri yorgun ve bitkin olan Osmanlı donanmasını aşarak elini kolunu sallayıp İstanbul’a gireceklerini umuyorlardı.
Hiç umdukları gibi olmadı denize döşenen mayınlarla birbiri ardına Marmara sularına gömülen gemilerinden geri aklanlar ters yüz geri döndüler.
Bundan 105 yıl önce yöne böyle bir bahar sabahı 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı’nın mavi sularında azametli, müttefiklerin donanımlı yenilmez denilen deniz filosu Marmara’ya doğru seyretmeye başlamıştı.
Bunlar döneminin en güçlü deniz kuvvetlerinden biriydi.
Çanakkale önlerinde seyreden bu deniz kuvvetleri , o devrin büyük siyasi gücü İngiltere ile ona yakın bir gücü temsil eden Fransa’dan oluşuyordu.
Bu, ülkemize karşı birleşen bir koalisyon emperyalist gücüydü. O yıllarda İngiliz askerî gücü, bütün okyanuslarda ve denizlere hakimdi..
Çanakkale Boğazında geçen savaş gemileri bu başarılarına güvenerek kendilerinden emin ve büyük bir güvenle gururla yol alıyorlardı.
Hedef Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul’du. İşgalci güçler 1. Dünya Savaşında kendilerine karşı savaşa katılan Osmanlı Devletini cezalandırmak istiyorlardı.
Boğazda geçen donanma komutanları kendinden çok emindi. Müttefiklerin zaferden hiç şüpheleri yoktu. Hatta o günlerde Londra gazetelerine göre “İstanbul yakında çöplüğe dönecekti”..
Ancak! Bekledikleri gibi olmadı. 18 Mart 1915 günü boğazın dar mevzilerinde patlayan Türk topları, beklenenin tam tersine bir gelişmeyi adeta bütün dünyaya haykırıyordu.
Yenilmez denilen müttefik donanması, Mehmet‘çiğin imanlı göğsüne çarpmıştı. Arkasından deniz içinde hasmını bekleyen Nusret gemisinin döktüğü mayınlar birbiri ardına patladı. Emperyalist güçlerin gemileri Çanakkale boğazdan girişinden tam altı saat gibi kısa bir zamanda bileği bükülmez yenilmez denilen orduların sekiz gemisi devre dışı kalmıştı.
Bu müttefikler ülkemizi işgale gelenler için büyük bir hüsran oldu. Baharın yüzünü gösterdiği mart ayının şu günlerinde “Hasta Adam” denilen bir imparatorluğun cesur savunucuları sömürgeci ülkeleri bir kez daha dize getirmişti.
Çanakkale Deniz Zaferi, ardı ardına gelen mağlubiyetlerle moral bozukluğu yaşayan halkımıza moral aşıladı, cesaret verdi .
Bu zaferden mutluluk duyan cesaretlenen yurdun dört bir yöresinde genç ihtiyar herkes düşmanı karadan da mağlup etmek için cepheye koştu. “ Hey on beşli on beşli Tokat yolları taşlı” sizleriyle başlayan dizeler. O günleri anlatır.
Daha bıyıkları terlememiş 15-16 yaşındaki gençler evini okulunu bırakıp vatan savunması için cepheye koştu.
Bunların birçoğu cephede şehit düştü. Edirne lisesinden, Tıbbiye’den ve ülkenin dört bir yöresinden cepheye giden gençlerimiz Gelibolu yarımadasında şehit oldular.
Onun için Çanakkale Savaşı onuru kırılan bir imparatorluğun yorgun ve bitkin düşen halkının İstiklal Savaşını kazanması için cesaret verdi.
Çanakkale Savaşında İstiklal Savaşımızın önderi Mustafa Kemal Atatürk büyük başarı gösterip sömürgeci güçlerin ülkemizi işgalinin önlenmesinde en büyük etken oldu.
Bu ülkede yaşayan her vatan evladı. Çanakkale savaşını ve sonuçlarını iyi ezberlemeli ve savaşın geçtiği alanlara gidip bu toprakların nasıl zorluklarla kazanıldığını idrak etmeli.
İşte böyle bir zaferin kazınılmasının 105. Yıldönümünü kutluyoruz. Bu savaşta yaşamını yitiren şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.
Bu zafer önderlerini yok sayan bu zaferle ilgili afişlerde onlara yer vermeyenleri kınıyorum.
--------------------------------------------------------------------------
ÇANAKKALE ZAFERİ ÜLKEDE BİRLİĞİN SEMBOLÜDÜR
Çanakkale savaşında şehit olanların isimlerine baktığımızda her ırktan her dinden olan fedakar insanları görürüz.
Onlar vatanın birliği için mücadele edip canlarını vermişler. Bundan ibret almalıyız.
Bugün ülkenin birliğini zedeleyici, halkı kamplara bölecek söylemlerden kaçınmalıyız, Bu ülkede yaşayan her ırktan, mezhepten insanımızın gerektiği zaman ülkesini korumak için canını feda ettiğini,Çanakkale ve İstiklal Savaşının bu konuda örnek oluşturduğunu unutmamalıyız.
Ülkede ayrımcı politika izleyenler buna çanak tutanlar, siyasi söylemleri ile halkı kamplara ayırmak isteyenler bu ülkede birliği tesis etmek için canlarını feda eden şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
ÇİNİCİLİKTE USTA NADİR HOCA İHMAL EDİLMEMELİ
Asıl mesleği resim öğretmenlk olan, ,daha sonra çinicilik mesleği ile bu tarihi sanatı Edirne’de tanıtan Nadir Atlı hoca, Uzun süre halk Eğitim Merkezince düzenlenen Ayşekadın kurs merkezinde çinicilik kursu verdi.
Atlı Hoca, çinicilikte Edirne’nin önemli bir yeri olduğunu söyleyerek:”92 yıl Osmanlı devletine başkentlik yapan
Edirne seramik tarzı saray ve anıtsal yapılarının özel çinileri Edirne’nin kültür mirasında önemli bir yer tutmaktadır.
Edirne 1361yılanda fetih edildiğinde Roma’dan kalma sanat olan toprak pişirme sanatı Türkler tarafından da devam etmiştir.Makedonya kulesi kazılarının yanında toprak pişirme fırınlarını görmek mümkün.
Edirne’deki camiler birbirinden güzel çinilerle kaplıdır. Osmanlı Rus savaşında bu çinilerin bir bölümü sökülmüştür.
Merkezi Edirne olan çömlek ve çinicilik sanatı yok olmamalıdır.Ben uzun süre Halk Eğitim merkezinde görev yaptım. Amacım ata yadigarı olan bu sanatın yaşamasını sağlamak.Çiniyi toprağından fırınlanıp mamul hale gelinceye kadar evrelerini kurslarda kursiyerlerimize öğrettim.
Ne yazık ki ilimizde şu anda bu sanatla uğraşan yok.
Edirne’mizi yapılacak Edirne’ye has motifli çini tablolarla tanıtımda kalıcı hale getiririz. Bu mesleğe tüm kuruluşlarımız, mahalle idare yöneticileri sahip çıkmalı. Çininin merkezine başka illerde aramak doğru değil.
Bölgemizde çini yapımında kullanılan malzeme mevcut. Yeter ki bu unutulmaya yüz tutan mesleğe sahip çıkalım” dedi.
Nadir hoca mesleğine evinde devam ediyor. Bu tür kültür ve sanatımıza sahip çıkan kimselere sahip çıkmalıyız. Yoksa nadir Hoca'dan sonra bu mesel de yok olup girecek.
----------------------------------------------------------------------------------------------
FIKRA
Bir toplantıda Bekri Mustafa orada bulunan hocaya şöyle der.
-“ Hoca hiç olmazsa burada başındaki sarığı çıkar”
Hoca kaşlarını çatarak:
-“ Yoo bu olamaz.Çünkü sarık imanın belirtisidir.onu çıkardığım zaman imanım gider” der.
Bekri, hocanın bu sözleri üzerine:
-“ Hocam öldüğünde bu sarıkla mı gömüleceksin?”
Hoca iyice sinirlenir:
-“ yok hayır tabi ki sarıkla gömülmeyeceğim” der
Bekri, hocanın cevabı üzerine şunu söyler:
“ Desene hocam öbür dünyaya imansız gideceksin ha”