Türklerde, aile, toplum olma anlayışının başlangıcını oluşturmaktadır. Eski Türk toplumunda en küçük birim her zaman ailedir. Türk sosyal hayatı, aile ve akrabalık bağları üzerine kurulmuştur.
Birbirine akrabalık bağları ile bağlı olan fertlerin toplamına aile denir. Aile, Türk toplumunun ve Türk devletinin çekirdeğini ve temelini oluşturuyordu. Kan akrabalığına dayanıyordu.ailede fertler arasında ayrı gayrı yoktu.Ailede ananın ayrı bir önemi vardı.
Türk toplumunun asırlardır en zor koşullarında dahi ayakta kalmasını toplumdaki birlik ve beraberliğinin sürmesini ağlayan, onu düşmanlarına karşı koruyan aile bağlarımız olmuştur.
Dünya’da özellikle Türklerde bu aile bağı çok daha güçlü azalmayan, sarsılmayan bir bağ olmuştur .
Ta, ilk çağlardan bu yana süregelen bu aile dayanışması Türklerin tarihte har zaman var olmasını, güçlü devlet olarak kalmasını sağlamıştır.
Aile bağı bozulan toplumlar ahlaken dejenere olmuş. Ayrıca toplum arısındaki birlik ve dirlik sağlamada zorluklarla karşılaşmıştır.
Ne yazık ki, toplumumuzda bazı Avrupa yaşam özentisi arzulayanlar, toplumumuzdaki güçlü aile bağını çağ dışı bir gelenek olarak kabul etmişlerdir.
Bu yaklaşımlarıyla aile bağlarının zedelenmesini aile bireylerinin birlik beraberliğinin dayanışmasının devamını önemsememişlerdir.
Bakıyoruz, günümüzde bazı ailelerde anne babalar çocukları ile aynı sofraya oturmuyor. Aynı yemekleri yemiyor,Aile bireyleri arasında her şeyleri farklı. Aile bağı diye bir şey kabul görmüyor, herkes ayrı telden çalıyor.
Anne baba evlatları arasında saygı sevgi ortadan kalkmış.
Evlatları uydurdukları yalanlarıyla anne babasını aldatmaktan onları alay konusu yapmaktan horlamaktan çekinmiyor. Haklı durumlarda büyüklerin uyarıları dikkate almıyor, toplumdaki bu çarpıklığa bazı aileler de çocuklara hak verip yozlaşmaya adeta çanak tutuyor,
Böylece Türk halkına has güçlü aile bağları her geçen gün zedeleniyor.
Gelenek ve görenekler bir anlamda o toplumun birliğini sağlayan öğelerdir. Onları gelip geçici moda şeklinde görmemeliyiz.
Asırların süzgecinden geçen ananelerimiz vücudumuzdaki kan damarları gibidir.
---------------------------------------------------------------
SÖYLEYECEK BİR ŞEYİNİZ YOK MU ?
Ülkemizin dört bir yanında olduğu gibi bölgemizde de meslek kuruluşlarını temsilen derneklerimiz odalarımız sendikalarımız var.
İşçi temsilcilerimiz, oda, meslek kuruluş temsilcilerimiz üyesi olanların haklarını korumakla mükelleftir. O koltukta oturmalarının ana sebebi budur.
Gel gör ki bu kuruluş temsilcilerinin son yıllarda adı var kendi yok. Sormak gerekmez mi?
Sizlerin topluma söyleyecek yöneticileri uyaracak hiç bir sözünüz yok mudur?
Koltuklarınızdan ve sıcak odalarınızdan kalkıp tavırlarınızı ortaya koyamaz mısınız. Son günlerde bazı kuruluşlar yasalara karşı uygulamalar karşısında tavırlarını ortaya koyuyor, cesurca davranıyor.Sizlerin de bu meslek kuruluş ve işçi temsilcileri olarak bu konularda fikirleriniz yok mu?.Aynı durumla sizler de karşılaşsanız bir beklentiniz olmayacak mı?
Sendikalarımızı ilgilendiren konularda bıkıyoruz anlı şanlı sendika temsilcilerimiz köşelerine çekilmişler gelişmeleri izliyor. Hakları almayı yerine işverenlerin verdikleriyle yetiniyorlar. Sosyal haklar ve alınan ücretler hayat pahalılığı sonucu eriyor.
Kıdem tazminatı için laftan öteye girişimleri olmuyor. . Taşeron işçilerin sorunu ne olacağı belirsiz. İşten atılmalar çığ gibi büyümüş.
25 yıl pirim ödeyip emekli olanlar bin lira aylık alıyor, bu haksızlık değil midir?
Sendikaların bu yönde söyleyecek bir sözünüz olamaz mı?
Sendikacılık veya odaların yönetimine girmek belli günlerde alışılagelmiş sözlerle mesajlar vermek toplumsal konularda sessiz kalmak değildir. Yasa dışına çıkmamak koşuluyla herkes hakkını ayabilir. Ülkede mevcut kısıtlamaların arkasına sığınarak bu görevinizi layıkıyla yapamazsınız.
Eğer beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı ile düşünüyorsunuz. O yılan bir gün sizi de sokabilir. Geçmiş yıllarda bunun çok örneklerini görebiliriz.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BAŞLAMA VE BİTİŞ
Bir ayakkabıcının oğlu olmasına karşın general rütbesine ulaşır.
Bir gün toplantıda bir başka generalin kendi babasını eleştirdiğini görünce anında cevap verir.
“ Evet doğru söylüyorsunuz ben ayakkabıcının oğluyum. Bizim ailede soyluluk bende başlar, sizin ailede ise soyluluk sende biter”
--------------------
ÖZLÜ SÖZ
Hiç kimse başkasını taklit ederek büyük adam olamamıştır,
S.JOHNSON
-----------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
AVRUPA GEZİSİNE ÇIKAN İLK PADİŞAH ABDÜLAZİZ HAN’DI
Tarihimizde Avrupa gezisine çıkan ilk Padişah Abdülaziz Han oldu. 21 Haziran 1867 günü Fransız İmparatoru 3 Napolyon’un çağırısı üzerine deniz yoluyla Avrupa’ya gitti.
Fransa’nın Tulon kıyı kentine çıkarak Paris’e geldi. Burada uzun süre kaldı. Uluslararası Paris sergisini gezdi. İki ülkeyi ilgilendiren konularda görüşmeler yaptı.
İngiltere Kraliçesi Viktorya’nın konuğu olarak Londra’ya da gitti.
Viyana, Budapeşte ve Rusçuk’a uğradı. 7 ağustos 1867’de ülkesine döndü. Abdülaziz'in Türk hükümdarı kişiliğiyle yurt dışına ilk kez çıkışı Türk dış ilişkileri açısından önemli bir olaydı.
EŞİNDEN BOŞANMAK İÇİN.
Eşinden boşamak için mahkemeye başvuran adam, neden eşinden boşanmak istediğini soran yargıca şu açıklamayı yaptı.
-“ Sayın yargıç biz yedi yıldır evliyiz. Bu süre zarfında eşimin bana evden bir şey fırlatmadığı günümüz olmadı.”
Adamın anlattıklarını ilgiyle dinleyen yargıç, “ Peki bunca yıl neden bekledin” diye sordu.
-“ Yargıcın kendisine acıdığını düşünen adam çaresiz bir şekilde,” önceleri pek sorun olmuyordu, yargıç bey, fakat şimdi eli iyice alıştı. Ne zaman evden bir eşya fırlatsa isabet ettiriyor, hiç şaşırmıyor, onun için artık dayanamıyorum” dedi