Bölgemizde, gerek halk oyunlarımız müziğimiz gerekse diğer gelenek ve göreneklerimiz dejenere edilerek uygulanmak isteniyor.
Tıpkı Kakava şenliklerinde Roman müziğinde olduğu gibi resmi bir görüntüye dönüştürülmek isteniyor.
Bakıyoruz herkes kafasına göre kural uyguluyor, kuralı kaidesi yok. Çingene geleneği olan Kakava kutlamalarında ne kadar romanlarımız etkili, bakıyoruz o günkü protokolden onlara sıra gelmiyor. Öyle olunca da geleneğin asırlardın devam eden özelliği kayboluyor.
Sen bir etkinliğe resmi görüntü kazandırırsan onun gerçek sahiplerini geri planda kalırsa o özelliğini sonunda kaybeder.
1985-1989 yılları arasında Edirne Belediye Başkanı olan İbrahim Ay” Kakava-Hıdrellez’in Dünü,Bugünü ve Geleceği konusunda Edirne’nin en önemli etkinliklerinden olan, kentimizi ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtacak olan Kakava şenlikleri kutlamasına ve tarihçesine değindi.
Her ne kadar, AY’ın bu konuşması basında yer almasa da Eski Belediye Başkanı bana aktardığı konuşmasıyla işin özüne vurgu yaptı.
Geleneklerin resmileştirilmemesine değindi. Aslında öyle olması gerekmez mi?
BU İYİ BİR ÖRNEK
Ben de birçok Edirneli gibi pazar günleri Cumartesi Pazaryeri’nde yapılan üretici bayanların pazarına gidiyor.
Bütçemin elverdiği oranda oradan alışveriş yapıyorum.
Bu pazarın ilimizde ayrı bir özelliği var.
Bugüne kadar yetirince evinden çıkmamış köyünde ev işleriyle ilgilenmiş olan köylü kadınlarımız bu pazarda kendi ürünlerini satarak pazarla tanıştı.Kadınlarımız kısa sürede buna intibak sağladı.
Pazarda alışveriş yaparken bunu rahatlıkla görüyorsunuz.
Kadınlarımıza bu imkanı sağlayanları kutlamak gerekir.
Kadınlarımız bir yandan kendi el emeği göz nuru ürünlerini satıyor.
Diğer taraftan pazarda yeni dostlar arkadaşlar ediniyor, topluma uyum sağlıyor.
Ülkemizin kaç yöresinde bu tür pazarlar var bilemiyorum.
Edirne’deki uygulamanı ülke genelinde yayılmasında büyük yarar var. Kadınlarımızın pazarda etkinliği bir süre sonra çeşitli kurum ve kuruluşlarda daha etkin ve söz sahibi olmalarını sağlayacak.
Bu pazarlar kadınlarımıza toplum içinde cesaret getirdi.
Kendi malını pazarlarda pazarlayan, yarın toplum sorunlarını savunmada söz sahibi olmayı başarır.
Bu arada kadınlarımız pazarın dışında çeşitli etkinliklerde de yer alarak ufkunu genişletiyor.
Köylü kadınlarımızın üretici pazarındaki görüntüleri bunu yansıtıyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
SEÇİM GEÇİM SIKINTISINI İKİNCİ PLANA İTTİ.
Ülkemizin İstanbul haricinde bütün bölgelerde mahalli seçimler sona erdi.
İstanbul’da ne olacağı belirsiz. Bir seçimi kazanmak için oyların çok çıkmasının yeterli olamayacağını İstanbul seçimlerinde öğrendik.
Bazı faktörler halkın iradesini engelledi.
Sanırım bugün ve en geç bir gün sonra YSK son kararı açıklanacak.
Bunu ne olacağını benim bilmediğim gibi hukukçular da bilemiyor.
Ayan beyan olan seçim sonucu ne yazık ki, topluma duyurulmuyor.
Bu da bazı kesimlerin demokrasiyi yeterince içine sindiremediğini gösteriyor. Günümüzde bu uygulama da sandıkla gelip sandıkla gitmenin gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.
Dilerin aklı selim hakim olur. Seçim sonucu halkın büyük bölümünün, ülkenin dört bir yanında insanlarımızın arzuladığı gibi sonuçlanır. Bunun aksini düşünmek kimseye yarar getirmez.
İstanbul seçimleri, halkın en önemli sorunu olan geçim derdini ikinci plana itti. Bakıyorsunuz pazarla ateş pahası.Özellikle dr gelirliler pazara gittiğinde alacağı ürünlerin ancak yarcısını alabiliyorlar Soğandan sebze ve meyvelere kadar pahalılık almış başını gidiyor.
Şimdi dövizin de yükselmesi durumunda yine fiyatlarda oynama beklenebilir. Akaryakıt fiyatlarının ise nerede duracağı belirsiz. Enerji, akaryakıt gibi ürünlere yapılan zamlar tüm pazar ürünlerini etkiliyor, zam görmesine neden oluyor. Yetkililer bu seçimi sonuçlandırıp bir an önce geçim sorununa el atmaları gerekir.
KISSADAN HİSSE
Kavak ağaçları arasına ekilen bir kabak o yıl köken salarak, birkaç ay içinde yükselerek kavağın boyuna ulaşmış.
Son baharın gelmesi ve havaların soğuması ile birlikte kavak kökene solmuş.
Bunun üzerine kavak, kısa sürede kendi boyuna ulaşmak isteyen kabağa “ ben bu boya ulaşmak için yıllarımı verdim Sen ise buna birkaç ay içinde ulaşmak istedin. Bak sonunda soğuk havaya yenik düştün.. olacağı buydu” demiş
Bir yere çaba harcamadan kısa sürede ulaşma sevdasında olanlara çarpıcı bir örnek.
--------------------------------------------------------------------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ,?
Osmanlı devletinin son dönemlerinde Mahmut Şevket Paşa ve Hüseyin Hüsnü Paşa 31 mart ayaklanmasını bastırmak için Selanik’ten gelen komutanlardı.
Harekat Ordusunu İstanbul Yeşilköy’e kadar Hüseyin Avni Paşa komuta etti.
Daha sonra görevini Mahmut Şevket Paşa’ya devretti.
Mahmut Şevket paşa, 31 Mart ayaklanmasından 4 yıl sonra Sadrazam ( Başbakan) oldu.
Sadrazam olmasından 4 ay sonra 11 Haziran 1913 günü İstanbul’da suikast sonucu öldü.
Hüseyin Avni Paşanın çocuğu olmadı. Ailesini kardeşi Hikmet Süleyman devam ettirdi.
Hikmet Süleyman, krallık döneminde Irak’ta başbakanlık yaptı. Kızlarından biri olan Ayser, YÖK kurucusu İhsan Doğramacı ile evlendi. Hikmet Süleyman’ın büyük oğlu Tahsin Bey “Mehmet Ali Aybar”’ın babası.
Hikmet Süleyman’ın eşi Hayriye hanım, aslen Alman olan Müşir ( Mareşal) Mehmet Ali Paşanın kızıydı.
Hayriye hanımın kız kardeşi Ressam Celile Hanımın oğlu ise Ünlü şairimiz Nazım Hikmet’tir
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
KAMİL EFENDİ
Kamil efendi bir at bakıcısıdır. Bir Cuma günü camiye gelir. Bakar ki camide hiç kimse yok. Vaaza hazırlanan hoca camide cemaatin olmadığını görünce, camideki tek kişi olan Kamil Efendi’ye sorar:
“Camide senden başka kimse yok. Ne dersin, vaaz edeyim mi, etmeyeyim mi?”
Kamil Efendi “ Ben seyisim bu işlerden anlamam. Beni yirmi atım var. hepsi kaçıp gitse biri kalsa onu ihmal etmem yine bakarım” der.
Bunun üzerine hoca, camide uzun uzun vaaz verir.
Sonra kamil Efendiye sorar:
“Nasıl vaazımı beğendin mi?”
Kamil Efendi şöyle der:
“Ben seyisim vaazdan anlamam:Ancak ben yirmi atın suyunu ve yemini bir ata verip onu çatlatmam”