“Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok/

Bir yer ki sevenden, sevilenden eser yok…”

Son günlerde böyle başlayan bir şarkı dolandı dilime. Ama biliyorum ki; dilimi yönlendiren yüreğim, yine sessiz ve yalnız mırıldanmakta.

Seven ve sevilen…

Belki de yaşamın gül saplı anahtarı. Ancak yaban ellerde mangır sapına dönüşme zorlamasında.

Toplumun antileri giderek koparılmış çiçek demetlerini andırıyor sanki.

Sahiller dolu, yürekler kurbağalama yüzerken, ben ben miyim diye çevreme bakındım. Aaa sen sen misin der gibi bakan gözler.

Toplumu bir zincire benzetirsek, bizler de onun bir halkası olduğumuzun bilincinde olmamız gerekir. İnsan toplumu sürü değildir. Kurallarıyla, kurumlarıyla örgütlü bir akıl ürünüdür Bu bilince ulaşmamanın patikalarını bile dikenli teller kaplar.

Demokrasiler çocuk oyununa dönerse, “Şah-mat” yapanların sayısı giderek ışık hızına döner.

Dört mevsim, ilginç özellikleri ve güzellikleriyle ortak yaşamatireni çoktan kara saplanmıştır gibi geliyor bana.

Bir sonbahar hüznü sarıp sarmalamışken doğanın kırkı çıkmasına odaklanmış gibiyiz, hanidir.

Son durağa adım adım yaklaşır, tünelin ucundaki ışık çıplak gözle görününce, ver elini hüzün.

Abartılmış hayvan ve giysi sevgisi insan sevgisinin önüne çıkınca, Maratona kalkmış dekolte örnekleri..yapaylık insanları gösteriş tiyatrosunun perde arkasına gizlenmiş sanıyor. Oysa gündemin en önemli maddesi şu sıralar. Doğallığımızdan utanır olduk sanki. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin, kendimizle barışık olmanın ne zararı olabilir ki. Başkaları beni beğensin çabası yapay ve yorucudur.

Yani anbean stes içinde bir dünya. Neresine dokunsan dökülüyor. Bunu patlamaya hazır, bir çenebazlık almış başını gidiyor. Nereye diye soranı yok. Kaç kutup oluştu sayamıyorum. Herkes kendinden başkasıyla dargın. Her birey hep başkalarını küçümseme uğraşında, şampiyonluğa doğru adım adım ve saygısız. Eleştiri dükkanı hep açık, ok yaydan çıkmış gibi. Kavgalar, cinayetler diz boyu.

Yani; “yeşerek bir dalım yok/Yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da/Üç günlük ömrümü bir günde yiterdim/ Yarınlar olsa da hoş/Olmasa da…”

Bu mu?

Böyle mi olmalı şarkılar,

Böyle mi açmalı çiçekler,

Neden susmalı bülbüller… Ötmeleri daha uygun değil mi?

Cancazım değil mi?

Oysa Yunus yıllar öncesinden ne demiş:

 “Sevelim, sevilelim/Dünya kimseye kalmaz…”

Dünya iki uçlu bir değneğe benzemesin…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.