Konuya birazdan gireceğim. Ama önce bir şiir:

AKŞAMIN AK SAÇI

Akşamın ak saçında terliksi teri yarının

Ağ örer örümcekler kentin varoşlarında

Aklımda güncel ve yarım uçuşlu kuşlar

Yoksulluğun sessizliğine yuvalanan us

İği gerdikçe geren yüzü yok, sözleri pusuda

Fırınlar birer birer öksürür bacaları

Aksi sedamı gördüm geçmişte kalan yıllar

Yaşamın sırtında yem aranan yoz kışlar

Burjuva seslense de paslanmış asasıyla

İşte burnumun dibindeki son ören

Biri geçiyor yel yerinden virüslü

Dikiş tutmaz yırtıkları sallanır sarkar

Bir tanburun sesiyle ağlar eşdeğer

Orta boy gözlerinde dip yeşili derinlik

Yaşanan yalnızlıklara ortanca kapak

N.T

Bu iki dizenin arkası gelir diye kim bilir ne zaman yazıp unutmuşum buralarda. Yeni başladıklarım bazen bitmiyor. Zamana bırakmak zorunda kalabiliyorsunuz . Sonra sonra zaman silip süpürüyor böylelerini.

Köşe yazılarım da öyle çoğaldı ki,çuvallara sığmıyor. O kafaya geçirilen çuvalları arıyorum… Arıyorum arıyorum da boşa kürek.

Ekran sözcüleri ya da dizileri seslendirenler öyle çam deviriyorlar ki, çok zaman güzel dilimiz kendine bile yabancılaşıyor.

Son günlerde, belki de yıllarda öğretmen anlamında “eğitmen” sözü sokuluverdi yaşantımıza. Bunlar bir değil iki değil oldukça sayısal. Bir yamuk ve sinir bozucu söylem de “Ne iş?”…

Yapmayın efendiler yapmayın. Eksen kaymasına yol açmayın hiç olmazsa dilimizde. Bu bozuntuları siz üretirseniz, sıradanlar ne yapsın? Seslendirme ve sunuculuk yapanların, sözlük, imla klavuzu ve ansiklopedi… hep ellerinde ya da yanlarında olmalı. Bir çoğuna en son hangi kitabı okudunuz diye sorsanız, nasıl yanıtlarlar, düşünmek bile istemiyorum. Çok bilmişlik yapmakla, dilimizin kovanına çomak sokmak, aynı şey sanıyorum. Buna hakkınız ve yetkiniz yok. Göreviniz dilimizi en doğru ve anlaşılır biçimde kullanmak. Olmalıdır. Bunu beceremeyenlerin kahkahası çok zengin olsa bile oralarda işi yok, olmamalı. En yeteneklisini bulmak, yetiştirmek ve kullanmak… kurumun ve yöneticilerin görevi bu olmalı. Bu çarpık söylemler günlük yaşantımıza geçiveriyor çabucak. Ve rayından çıkıveriyor, günlük konuşmalar bile. “Şu “Ne alaka” sözü de geçerli olmuştu bir zamanlar. Bu denli çarpık bir deyiş olabilir mi?Bir de”Yüzü düştü” deyişi çıkardılar.

Gelelim eğitmen ve öğretmen söylemlerine.

Son günlerde “öğretmen” sözü yerine “eğitmen” deyişi yine ekranlarda hız kazandı Oysa o başka öteki başka.

Eğitmenler ülkenin okul ve öğretmen açısından en yoksul olduğu yılarda bir çözüm olarak görülmüştür. Çünkü acil olarak öğretmene ve okula gereksinme vardır. Okur-yazar sayısı parmaklarımız kadar azdı.İşlerin yürümesi ve ülkenin kalkınması açısından bu çok önemliydi.

Nasıl yaparız, nasıl ederiz derken bir çözüm bulunur.

Okuma-yazma bilen ve askerliğini yapmış gençler toplanarak kısa bir kurs döneminden sonra “eğitmen” diploması verilir. Ve bu kuşak üç yıllık köy okullarında görevlendirilir. İçlerinden çok başarılı olanlar da çıkar. Köy sorunlarının çözümünde artık onların parmak izi vardır O arada yetişkinler için de “millet mektepleri açılır. Ve böylece kısa zamanda okur yazar sayısı artar. Sonra Köy Enstitüleri girer devreye. Böylece ülkenin çehresi değişir.

O eğitmenlerin çoğu göçtü gitti. Kalan olsa bile tek tük, sanıyorum.Onları bir kez daha ve yeniden anmış oldum böylece. Ölenlere rahmet, sağ olanlara da uzun ömürler diliyorum.Altmışın ilk yılarında bir köy okulunda bir eğitmenle ben de çalıştım. Çoktan rahmetli olan Hasan Taş’ı da vesileyle anıyor bol rahmet diliyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.